Son yıllarda Türkiye'deki üniversite kontenjanlarında belirgin bir azalma gözlemleniyor. Eğitim alanında yaşanan bu değişim, gençlerin geleceği üzerinde derin etkilere yol açabilecek potansiyele sahip. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından açıklanan verilere göre, birçok üniversitedeki kontenjan sayıları giderek azalmakta. Peki, bu durumun sebepleri nelerdir? Gençler için ne gibi sonuçlar doğurabilir? İlgili paydaşların bu konudaki görüşleri ve çözüm önerileri neler? Tüm bu sorulara yanıt bulabilmek amacıyla detaylı bir inceleme gerçekleştirdik.
Öncelikle, üniversite kontenjanlarındaki düşüşü etkileyen bazı temel faktörler bulunmaktadır. Bu faktörlerin başında, ülke genelinde demografik değişiklikler geliyor. Yeni nesil gençlerin sayısındaki azalma, yükseköğretim kurumlarının açtığı bölümlerde kontenjan belirleme süreçlerini direkt olarak etkiliyor. 2011 yılından bu yana doğan çocuk sayısının belirgin şekilde azalması, üniversitelerin öğrenci kabul edebilme kapasitesini daraltıyor.
Diğer yandan, artan işsizliğin de etkisi yadsınamaz. Gençler, üniversite mezunu olduklarında iş bulmanın zor olacağını düşündüğünden, üniversiteye gitme isteği azalabiliyor. 2022 verilerine göre, Türkiye'deki genç işsizliği %20 oranını aşmış durumda. Bu oran, pek çok genci alternatif eğitim seçeneklerine yönlendirirken, üniversiteye kayıt olma isteğini azaltıyor.
Bir başka önemli etken ise, üniversitelerin sağladığı eğitim kalitesinin tartışılır hale gelmesidir. Gençler, üniversitelerin sunduğu programların iş dünyasında ne kadar geçerlilik kazandığını sorguluyor. Özellikle bazı bölümlerin mezunları için iş bulma fırsatlarının kısıtlı olması, bu bölümlere olan talebi düşürüyor. Örneğin, bazı mühendislik veya sosyal bilimler bölümlerinin mezunları, mezun olduktan sonra iş bulmakta zorlanıyor; bu nedenle de aileler, çocuklarını farklı kariyer yollarına yönlendirme eğiliminde oluyor.
Kontenjanlardaki düşüş sadece üniversiteleri değil, aynı zamanda eğitim sistemini de dolaylı olarak etkiliyor. Yükseköğretim kurumlarının öğrenci sayılarındaki azalma, bazı üniversitelerin kapanmasına veya köklü değişikliklere gitmesine neden olabilir. Bu durum, mezun olan öğrencilerin kariyer fırsatlarını kısıtlayacak önemli bir etken haline gelebilir. Daha az üniversite, daha az seçenek demektir ve bu da gençlerin eğitimde ve kariyerde daha sınırlı bir perspektife sahip olmalarına neden olabilir.
Daha da önemlisi, bu durum toplumun genel eğitim seviyesi üzerinde de olumsuz etkilere yol açabilir. Nitelikli iş gücünün azalması, ekonomik büyümeyi ve gelişimi olumsuz etkileyebilir. İş piyasasında yeterince nitelikli eleman bulamayan sektörler, istihdam olanaklarını kısıtlayarak ekonomik istikrarı tehdit edebilir. Dolayısıyla, eğitim sisteminde yapılacak düzenlemeler, sadece gençlerin değil, ülkenin geleceği için de hayati öneme sahiptir.
Sonuç olarak, üniversite kontenjanlarındaki düşüş, pek çok faktörün bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan karmaşık bir durumdur. Gençlerin eğitim ve kariyer hedeflerini, işgücü piyasasındaki değişiklikleri, kentleşme oranlarını, demografik değişkenleri ve üniversitelerin sağladığı eğitim kalitesini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu bağlamda, hem ailelerin hem de devletin, gençlerin eğitim hayatını desteklemek adına daha aktif bir rol üstlenmeleri büyük önem taşıyor. Gençlerin geleceği, yalnızca kendilerinin değil, toplumun yararı için de önemlidir.